Mutantlar ve insanlar arasındaki mücadelenin yedinci halkasında geçmişe yolculuk yapıyoruz. Tıpkı pek çok seri filmde olduğu gibi. Karanlık geleceği durdurabilmek için, iki eski düşman Charles ve Magneto güçlerini birleştirip Wolverine’i 1973 yılına gönderirler. Terminatorvari bir seyahat. Mutantlar üzerinden pek çok kez tarih boyunca baskıya uğrayan veya baskıya uğradığı düşünülen grup, akım ve milletlere göndermeler yapıldığı tartışmalarının yaşandığı X-Men serisinin son filmi olan “X-Men: Geçmiş Günler Gelecek” (X-Men: Days of Future Past), politik ve sosyal mevzular bakımından açık ara önde denilebilir.
Genelde çizgi roman hikayesi uyarlamalarının ana karakteri bir kült haline dönüşme eğiliminde iken, bu son filmde herkesin ayrı bir önemli ve değeri var. 1973 yılında, mutantlara karşı geliştirdiği öldürücü silah için resmi izin koparma derdindeki Trask’in, şekilden şekile girebilen dişi mutant Raven tarafından öldürülmesi ile birlikte mutantlar birer av haline gelir ve karanlık günlere hızla yol alırlar. Filmin açılışında resmedilen bu ortam, kapana kısılmış mutant soyunun çaresizliğini başarılı bir şekilde aktarmakta. Her biri ayrı özelliklere sahip olan kahramanların, Sentinellerce teker teker yeteneklerinin köreltildiği anlar, olayı daha derin bir dramatik atmosfere sokuyor.
İnsan-mutant savaşından daha çok, iyi mutant-kötü mutant çekişmesine şahit oluyoruz. Özellikle iki eski arkadaş özelinde temsil edilen bu çekişme mutantların geleceği ve başka türlerce algılanışı açısından filmde önemli yer tutmakta. İnsan ırkının, cesaret gösterisinden ziyade, korku psikolojisi ile, kendisi gibi olmayan türleri yok etmeye meyilli olduğu mesajı film boyunca kendisini hissettiriyor. Ayrıca Paris Görüşmeleri ile, eski düşman ülkelerin artık barış dolu bir geleceğe doğru uzanma kararı almalarına rağmen, bu sefer bir başka düşmana karşı birleşip hareket etmeleri gibi bir tezatı da gözlemlemekteyiz. Trask’a göre bu, insanoğlunun barış dolu geleceği için bir fırsat iken, diğer türlerin varoluşuna karşı muazzam bir tehdit. Mutantlar içerisinde barış yerine savaşı tercih edenlerin varlığı, insanların elindeki en büyük koz. Kötü niyetli mutantların, geçmişte gördükleri zulüm ve baskıyı unutup, güç ellerine geçtiğinde intikam hevesi ile saldırı pozisyonuna geçmeleri, filmin bir diğer politik mesajı gibi gözükmekte.
Finalde Raven’in karar anında yaşadığı duygu dönüşümleri, film boyunca süren öfkesi ile aynı dozajda ilerlemiyor. Tıpkı, geçmişteki Charles’in Wolverine tarafından kolay ikna edilemeyeceğinin söylenmesine tezat bir şekilde olayların gelişmesi gibi. Ayrıca kapanışta gözler vasıtası ile verilen “mutantlar heryerde” mesajı, devam filminin habercisi olabilir.
Film hakkında bu kadar konuşmuşken, mutant Quicksilver’i anmadan olmaz. Özellikle Magneto’nun kurtarılış sahnelerindeki zaman üstü kinetiği, filme apayrı bir renk katmakta. Baş döndüren hızı ve diğer mutantları kurtardığı anları izlemek ayrı bir keyif film için.
Sıradan bir çizgi roman uyarlaması olmadığı kesin. Bununla birlikte alt metinlerdeki gizli sosyal ve politik mesajlardan ziyade, görüntü yönetimindeki ustalık ve CGI teknolojisinin yerli yerindeki kullanımı ile görsel bir şölene dönüşen film, serinin hayal kırıklığına sebebiyet veren filmlerini de unutturacak cinsten.