Başrollerini ünlü oyuncu Julianne Moore’un üstlendiği Unutma Beni, 13 Şubat’ta vizyona giriyor.
Columbia Üniversitesi’nde dil bölümünde profesör olan Alice Howland hayatta istediği her şeye sahiptir. Ona sadık bir kocası ve üç çocuğu vardır. Hayatı işiyle ailesinin arasında gidip gelmektedir. UCLA’de yaptığı bir konuşma sırasında konuşma için çok önemli bir kelimeyi bir türlü hatırlayamaz. Başarılı bir akademisyen için oldukça tuhaf olan “unutmak” eylemi, bir sabah yaptığı bir koşu sırasında tekrar eder; koşuya çıkan Alice eve dönüş yolunu bir türlü hatırlayamaz.
Ailesinden gizli biçimde gördüğü nörolog, umduğundan daha kötü bir haber verir. Alice, Erken Başlangıçlı Alzheimer’a yakalanmıştır. Bu haberi kocası John ile paylaşır. Ailesiyle ilk büyük buluşmalarında bu haberi çocuklarıyla da paylaşır. Haftalar ilerledikçe Alice hastalığının ailesi, evliliği ve kariyeri üzerindeki etkileriyle başa çıkmak zorunda kalacaktır.
YÖNETMEN GÖRÜŞÜ (Wash Westmoreland)
“Lex Lutzus ve James Brown, Aralık 2011’de bizi arayıp kitaba bir göz atmamızı istediklerinde konuyu kendimize çok yakın bulduk. O yıl Richard dilinin sürekli sürçmesi sonucu doktora gittiğinde doktor, ALS teşhisi koymuştu. Kitabın ilk bölümleri bize bu hastalık sürecindeki deneyimlerimizi hatırlattı. Alice, Richard’ın doktoruna sorduğu soruların aynılarını soruyor. Teşhisin ilk zamanlarındaki felç inmesi korkusu, zaman geçtikçe hissettiği yılgınlık, hayattan elini çekeceği hissi… Hepsi aynıydı. Peki, biz bu filmi gerçekten o anda çekmek istiyor muyduk?”
“Lisa Genova’nın dolaylı anlatıma başvurmayan dürüst kaleminden çıkan sayfaları okudukça filmin de aynı dürüstlükle çekilmesi gerektiğine ikna olduk. Kitap, Alice’in hafıza kaybının mesleğine, gündelik yaşamına, sosyal yaşamına ve aile dinamiklerine etkisini ayrıntılı biçimde inceliyordu. Ozu’nun Grief filmi hastalık ve yaşlılık karşısında ailelerin nasıl bir tavır sergilediğini göstermek açısından evrensel bir öneme sahiptir. Lisa’nın kitabının ana konusu olan üç çocuklu aile, Alice’in hikâyesi için mükemmel bir iskeletti.”
“Ana karaktere yoğunlaşmaya başladıktan bir süre sonra, Alice’in kıvırcık siyah saçlarını kaybetmeye başladığı andan itibaren, onun aslında kızıl saçlı olabileceğini hayal etmeye başladık. Richard’a “Bu rolü kim oynayabilir?” diye sorduğumda, notlarının arasında “Julianne Moore” yazdığını gördüm. Ona proje ile ilgili bir mesaj attık. Senaryodan önce kitabı da okudu. Birkaç zaman sonra Skype üzerinden konuştuğumuzda daha birkaç saniye geçmişti ki ‘ben varım’ dedi.”
“Çekimlere başladığımızda Richard kendini ne besleyebiliyor, ne de tek başına giyinebiliyordu. Ellerini kullanamıyor; yalnızca belli açılardan notlar alabiliyordu. Buna rağmen her gün sete geldi ve bu filmi yönetti. Bu durum, yapıma daha derin bir anlam kattı. Filmin ta kendisini yaşıyorduk. Setteki herkes özel bir şeyler olduğunu hissediyordu.”