İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından on ikinci kez yapılacak olan İstanbul Film Festivali 7-17 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Berlin Film Festivali’nden (Berlinale) ödülle dönen filmler, Türkiye’de ilk kez 35. İstanbul Film Festivali’nde izleyici ile buluşacak.
Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alan Fuocoammare, Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Death in Sarajevo, En İyi Yönetmen ödülünü alan L’avenir, En İyi İlk Film ödülünü alan Inhebbek Hedi, Alfred Bauer Ödülü’nü kazanan A Lullaby to the Sorrowful Mystery ve Berlin’de hem eleştirmenlerin hem de izleyicilerin beğenisini kazanan beş film daha, Türkiye prömiyerlerini İstanbul Film Festivali’nde yapacak.
Berlin Film Festivali’nin büyük ödülü Altın Ayı’yı kucaklayan Fuocoammare / Fire at Sea, Avrupa’nın sürekli gözardı etmeye çalıştığı mülteci meselesine, İtalya’nın Lampedusa Adası’ndaki hayata duygusal bir açıyla yaklaşarak bakıyor. Yönetmen Gianfranco Rosi, bu belgeseli çekmek için, özellikle Afrika ve Ortadoğu’dan yüz binlerce mültecinin Avrupa’ya ulaşma amacıyla ilk adımını attığı Lampedusa adasında aylarca yaşadı. Film aynı zamanda, günümüz sinemasının politik meseleleri ele alış biçimini sorgulamamız için bir kapı aralıyor.
Balkanların en çok dikkat çeken, yaratıcı yönetmenlerinden Danis Tanovic’in yeni filmi Death in Sarajevo, Berlin Film Festivali’nden iki ödülle döndü: Jüri Büyük Ödülü ve FIPRESCI Ödülü. Bölgenin acılı tarihine bir otel ve müşterileri benzetmesiyle yaklaşan Death in Sarajevo, 28 Haziran 2014’te, yani Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan Arşidük Franz Ferdinand suikastinin 100. yıldönümünde geçiyor. Filmde Tanavic sürükleyici sinema diliyle Balkanlarda yüz yıldır süregelen kimlik savaşını arka planda işliyor. Tanovic’in İstanbul Film Festivali FACE İnsan Hakları Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü kazanan filmi Bir Hurdacının Hayatı, Oscar’a aday gösterilmişti.
L’avenir / Things to Come, Berlinale’de yönetmeni Mia Hansen-Løve’a Gümüş Ayı En İyi Yönetmen ödülünü kazandırdı. Isabelle Huppert, bir dizi talihsizlikle yaşamında yeni bir yön seçmek zorunda kalan bir profesörü canlandırıyor. Huppert’i kariyerinin en önemli performanslarından birinde izlediğimiz L’avenir / Things to Come, hayatındaki her taşın yüzde yüz yerine oturduğundan emin, entelektüel bir orta yaş felsefe öğretmeninin, altüst olan hayatına nasıl yön verdiği üzerine bir çalışma.
Berlin’de iki ödül birden kazanan Inhebbek Hedi / Seni Seviyorum Hedi, Tunuslu sinemacı Mohamed Ben Attia’nın ilk uzun metrajlı filmi. Başrolündeki Majd Mastoura’ya En İyi Erkek Oyuncu, yönetmenine de en iyi En İyi İlk Film ödülünü getiren Inhebbek Hedi / Seni Seviyorum Hedi, Tunus’un Yasemin Devrimi’nin beş yıl sonrasında, Hedi adlı genç bir adamın, gelenekler, özgürlük ve aşk arasında bocalamasını anlatıyor.
Lav Diaz’ın son filmi A Lullaby to the Sorrowful Mystery / Hüzünlü Gizem Ninnisi, dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı Alfred Bauer Ödülü’nü kazandı. Plan sekanslardan oluşan 480 dakika (8 saat) uzunluğuyla festivalin en uzun filmlerinden A Lullaby to the Sorrowful Mystery / Hüzünlü Gizem Ninnisi, Filipinler’de bugüne kadar çekilmiş en kalabalık kadrolu film olma özelliğini de taşıyor. Filipinler tarihini konu alan siyah-beyaz film, İspanya’ya karşı 1896-1897 yıllarında patlayan Filipinler devrimini farklı tarihsel dönüm noktaları, roman kahramanları, tarihi kişilikler ve simgeleri aracılığıyla ele alıyor. İstanbul Film Festivali’nde daha önce Norte, the End of History / Tarihin Sonu, From What Is Before / Evvelden filmleri gösterilen Lav Diaz, çağdaş Filipin sinemasının önde gelen isimlerinden sayılıyor.
Hollywood’un 1950’lerdeki “altın çağı”nı mizahi bir bakış açısıyla konu eden Joel & Ethan Coen’in son filmi Hail, Caesar! / Yüce Sezar!, yıldız oyunculardan oluşan kadrosuyla dikkat çekiyor. Berlin Film Festivali’ni açan Hail, Caesar! / Yüce Sezar!,!da başroldeki Josh Brolin’e Ralph Fiennes, Tilda Swinton, Frances McDormand, George Clooney, Scarlett Johansson, Jonah Hill ve Channing Tatum eşlik ediyor. Hollywood’un yıldız sistemini ayarsızca alaya alan Hail, Caesar! / Yüce Sezar!, Akbank Galaları’nda gösterilecek.
Prömiyerini Toronto’da yapan ve Berlin Film Festivali’nde de gösterilen The Music of Strangers, ünlü viyolonselci Yo-Yo Ma ile, kurduğu Silk Road Ensemble ekibindeki İran, İsrail, Çin, Galiçya gibi dünyanın dört bir yanından müzisyenleri farklı coğrafyalarda izliyor. Yönetmenliğini 33. İstanbul Film Festivali Uluslararası Altın Lale Yarışması’nda gösterilmiş ve En İyi Belgesel dalında Oscar kazanmış 20 Feet from Stardom / Yıldız Olmaya Ramak Kala filminin de yönetmeni Morgan Neville’in üstlendiği The Music of Strangers’ın açılış sahnesi İstanbul Ortaköy’de çekilmiş.
Berlin Film Festivali’nde ana yarışmada Altın Ayı için yarışan Ejhdeha Vared Mishavad! /
A Dragon Arrives!, farklı türlerden birçok öğeyi alabildiğine kullanan, eğlencelik olduğu kadar siyasi göndermeler içeren bir film. Absürd bir hayalet hikâyesiyle bir dedektiflik gizeminin iç içe geçtiği Ejhdeha Vared Mishavad! /
A Dragon Arrives!, yönetmeni Mani Hagighi’nin tabiriyle “bilimkurgu, paranoya ve X-Files’ı Philip Marlowe, Dashiell Hammett dedektif malzemesini Jules Verne ve Tenten ve Indiana Jones ile bir araya getiriyor.” İran’ın gözalıcı coğrafyasını fon edinen Ejhdeha Vared Mishavad! / A Dragon Arrives!, olabildiğince çarpıcı ve stilize bir görüntü yönetimi benimsiyor.
Fransız sinemasının usta yönetmenlerinden André Téchiné, yeni filmi, Quand on a 17 ans / Being 17’de cinsel kimlik ve büyüme sancılarına zarafetle bakıyor. Film, lisede sınıf arkadaşı olan, farklı sosyal sınıftan 17 yaşında iki delikanlının gergin arkadaşlığı etrafında dönüyor. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan film, genç aktörler Kacey Mottet Klein ve Corentin Fila’nın performansları, André Téchiné’nin büyüme hikâyesine hâkimiyeti, getirdiği taze ve umut dolu bakışla takdir edildi.
Harry, İyiliğinizi İsteyen Bir Dost ve Lemming filmlerinin ünlü yönetmeni Dominik Moll’un yeni filmi
Des nouvelles de la Planete Mars / News from Planet Mars’da orta yaş bunalımına absürd bir kara mizahla bakıyor. Tekdüze hayatı, ailesi ve dengesiz arkadaşları yüzünden çığırından çıkan bir aile babasını odağına alan filminde Moll, dünyanın düzenini önceki filmlerindeki gibi bir kez daha alışılmadık yönlerden bakarak eleştiriyor. Berlin Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen filmde başrol Francois Damiens’ın performansı çok beğenildi.