Burası Size Göre Değil – Ceyda Aşar
Romancı ve senarist Ceyda Aşar imzalı Burası Size Göre Değil, ilk karesinden itibaren sinema duygusu taşımasıyla seyirciyi yakalıyor. Henüz bir dakikası dolmadan doğa katliamını getiriyor akla. Boş bir evin duvarlarına yansıyan dal gölgesi, zemine düşmüş, toprağa ulaşmayı düşleyen kozalak, çift camdan sızmaya çalışan rüzgâr… Korunaklı bir hayat için ördüğümüz duvarları, çok sevdiğimiz evlerimizi yabancılaştırması üç dakikasını almıyor Aşar’ın. Etkileyici bir başlangıç yapıyor yani filmine. Emlakçının “bir kadın olarak korunmaya ihtiyacınız var” çıkışıysa, kimden korunacağız sorusunu akla getiriyor: Yakıp yıkıp üzerine beton döktüğümüz doğadan mı yoksa türdeşlerimizden mi.
Süs havuzları, camekanlara kapatılmış bitkiler, doğranmış ahşaplar derken her kare “biz ne yapıyoruz” sorusunu daha güçlü sorduruyor ve Aşar gitgide perspektifini genişletip, yakın planlarla başladığı karelerine daha çok şey sığdırmaya başlıyor. Değişen bir şey var mı peki, hayır. Geriye çekilsek, daha geniş bir alana daha uzaktan baksak da gördüğümüz şey daha çok beton oluyor…
Burası Size Göre Değil, insan-doğa ilişkisi üzerine etkileyici bir çalışma. Derdini sessizce anlatan, minimum diyalogla maksimum etki yaratmayı bilen ve iyi bir yönetmen gözünü müjdeleyen olgun bir film. Ortaya Fongogo destekçilerinin gurur duyacağı bir iş çıkmış diyebiliriz.
Sıradaki Kız / Next Sohee – July Jung
Güney Kore yapımı, oldukça ilginç bir film. Bizim meslek liselerine denk gelen bir okulda okurken staj maksatlı bir çağrı merkezinde işe giren Sohee’nin başına gelenler anlatılıyor. Taşeronun taşeronu olan çağrı merkezi, tamamen performans odaklı bir prim sistemi ve iç yarışlarla, yöneticileri tarafından sömürülüyor. Müşterilerden sürekli kötü sözler duyan, müdürleri tarafından sıkıştırılan ve hak ettikleri primleri zamanında alamayan çalışanlar da ya istifa ediyor ya da… Orasını söyleyip bozmayalım. Filmi ilginç kılansa bir noktadan sonra tamamen tür değiştirmesi ve bir dedektiflik öyküsüne dönüşmesi. Süresi uzun ama hakkını veriyor.
Ela ile Hilmi ve Ali – Ziya Demirel
Salı filmiyle Cannes’da Kısa Film Ödülü alan iki yerli sinemacıdan biri olan Ziya Demirel’in ilk uzun metrajı, tek cümleyle ifade etmek gerekirse “iyi film”! Demirel’in başarıyla yarattığı, döneme özgü detaylarla zenginleştirdiği ve oyuncularından harika performanslar aldığı karakterleri her ne kadar üç boyutlu ve ilgiye değer de olsa eylemleri senaristin muhtemel otosansürü nedeniyle sınırlı kalıyor. İki çocuk ve bir dul erkeğin dahil olduğu üçlü aşk öyküsü gidebileceği hiçbir yere gitmeyip, sıkıcı bir memur evinin salonuna hapsoluyor. Kültür Bakanlığı ve daha nice kısıtla elini korkak alıştırmış görünen Demirelkeşke Euphoria çağına denk düşebilen açılımlar getirebilseydi ülkemizin kısır ve korkak sinemasına.
Yavaş / Slow – Marija Kavtaradzė
Seks pozitif bir kadınla aseksüel bir erkeğin ilişkisini ağır ateşte pişiren Yavaş / Slow, Litvanya’dan gelen çok hoş bir aşk filmi. İki insanın birbirine neden ve nasıl yakınlık duyduğundan başlayıp neden ve ne zamana kadar, neye dayanarak yan yana kaldıkları gibi soruların peşinden gidiyor, kesin cevaplar vermeye çalışmıyor.
Mavi Kaftan / Le bleu du caftan – Maryam Touzani
Mavi Kaftan / Le bleu du caftan (2022) o kadar zarif bir film ki, zarafetinden sıkılabilirsiniz… Üç ana karakteri de ufak zaafları dışında neredeyse kusursuz insanlar. Senaryoda ne iç ne de dış çatışma var onlar için, iyi kötü geçinip gidiyorlar… Nabzı dümdüz çizse de tatlı film, her duygunun büyük büyük yaşanması gerekmiyor sonuçta.